Ana içeriğe atla

KOSMOS, REHA ERDEM, 2010 - Ali Rıza DÜRÜ


EMEK EREZ

Reha Erdem’ in Kosmos’ u Nietzsche’ nin Hükümran İnsanı mı ?

Reha Erdem’in yönetmenliğini yaptığı Kosmos filmi Kars’ ta bir kasabada geçer. Dağlardan ağlayarak ve garip sesler çıkartarak gelen Kosmos filmin başkarakteri, yönetmene göre ise inançsız dünyada olması gereken bir kahramandır. Kasabaya gelir gelmez nehirde boğulan bir çocuğa yaşam vermesi kasaba halkı tarafından kendisine kutsal anlamlar yüklenmesine sebep olur. Kosmos aslında fizikötesi yeteneklere sahiptir, filmin daha sonraki sahnelerinde de benzer şekilde kasaba halkına iyiliği dokunacaktır. Nefessiz kalana nefes olacak, ağrısı olanın ağrısını dindirecektir. Karakter yalnızca aşkı arayan ve önemseyen, çalışmak istemeyen tembel bir hırsızdır aynı zamanda. Reha Erdem Kosmos karakteri üzerinden “iyilik”, “kötülük”, “bilgelik”, “insan”, “hayvan” gibi dünyaya dair haller üzerine, Kars’ın sinematografik havasının da katkısıyla enteresan bir film ortaya çıkartmıştır. Enteresandır çünkü hem film sahneleri hem de başkarakter Kosmos Türkiye sineması genelinin dışında yer alır. Bana göre filmi ilginç kılan bir diğer noktada Reha Erdem’ in Kosmos karakteriyle Nietzsche’ nin “hükümran insan” tanımı arasındaki ilişkidir. Bir ahlȃk yıkıcı olarak Nietzsche çeşitli bireysel ahlȃk tanımları geliştiren bir düşünürdür ve bu bireylerden birisi de aşağıda ayrıntılandıracağımız “hükümran insan” dır.

Yukarıda bahsettiğimiz bağlama oturabilecek en uygun sahne kahvehanede geçer, bu sahnede “iyilik”, “kötülük”, “cömertlik” gibi etiksel değerlerin anlamsızlığı ve aslında farksızlaştığı vurgulanıyor. Çünkü Kosmos’ a göre dünyadaki bu ahlȃksal durumların olması ve olmaması arasında bir fark yok “iyi” ya da “cömert” olmak anlamsız çünkü bu değerleri taşıyanla taşımayanın bu dünya için bir anlamı yok. Bu sahne bana göre etiksel tüm değerleri yıkan bir sahne olarak okunabilir, toplumsal anlamda olmaya koşullanılan bu değerleri olmanın bu dünyada artık bir önemi kalmamıştır, biz insanlar istediğimiz kadar iyi olalım iyi olduğumuzdan dolayı başımıza geleceklerle kötü olmamızdan dolayı başımıza geleceklerin aynılığı tartışılamayacak durumdadır. Artık, Kosmos’ unda dediği gibi; “insanın yüreği kötülükle dolmuştur”. Nietzsche’ ye göre insanın asıl sorunu ahlaktır, ona göre insanoğlu ahlȃkȋ talepleri kabul edebilir ve yerine getirebilir hale nasıl gelmiştir bunu sorgulamalıdır.  Bunu yapan birey sorumluluk alma, söz verme gibi ahlȃki erdemlerin soy kütüğüne de ulaşmış olur bu birey “hükümran birey” adını alır ve şöyle tanımlanır: sadece kendine benzeyen, geleneksel ahlaktan kurtulmuş, özerk ve ahlak üstü olan, kısacası bağımsız bir insandır ( Nietzcshe’ den akt. Berkowitz, 1998: 131). Evet Kosmos belki de tam bir hükümran insandır, ahlakçıdır ancak onun ahlȃkı sadece kendine benzer, geleneksel bir ahlȃkçı değildir çünkü aynı zamanda bir hırsızdır, çalışmayı istemeyen bir tembeldir ve bütün bunları yaparken bağımsızdır. Hükümran insan özgürleşmiş bir bireydir, özgür istencin bu efendisi, bu hükümran insan: söz verme hakkından yoksun olanlar karşısındaki üstünlüğünün farkında değildir yarattığı güven, korku ve kaygının farkında olmaz, bu durum ona zayıf istençli ve güvenilmez varlıklar üzerinde bir hȃkimiyet sağlar (Niezcshe’ den akt. Berkowitz, 1998: 131). Burada bahsedilen söz verme hakkı yine Nietzsche’ nin bahsettiği sorumluluk duygusuyla ilgilidir, bu duyguya sahip olan birey geleneksel ahlȃkçıdır ve bu nedenle aslında söz verme yetisine de sahip değildir oysa hükümran insan bu hakkı elde etmiştir ancak o genel ahlȃkın dışında bir hakka sahiptir onun bu hakkı diğerleri üzerinde bir güven, korku, kaygı gibi durumlara sebep olur ancak kendisi bu durumu istençli ya da bilinçli olarak yapmaz. Buradan Kosmos’ a dönecek olursak aynı durumun onun için de geçerli olduğunu görürüz, kasabada ona duyulan kaygılı saygı tıpkı buna benzer, insanlar ondan hem korkarlar çünkü sahip oldukları algı kalıplarına sığmaz, hem de saygı duyarlar çünkü söylediklerinin anlamına kapılırlar. Bu bakımdan Kosmos bir hükümran insandır. Genel iyinin bir yararı olmayacağının bilinciyle kötülüğünde aslında içinde bulunduğumuz çağda aynı anlama gelebileceğini varsayar çünkü onun ahlȃkı Nietzsche’ ninde belirttiği gibi “iyinin ve kötünün ötesinde” bir ahlȃktır.


Nietszche’ye göre insan doğa yasalarının doğada olduğuna inandırılmıştır oysa bu yasaları koyanlar insanlardır (Megill, 2012: 100). Konulan bu yasalardan birisi de hayvanlarla ve doğayla ilgilidir. Neolitik dönemden itibaren yani insanın hayvanı evcilleştirmesi ve tahakkümüne almasıyla başlayan süreç insan için olumlu gibi görünse de aslında tersine bir ilerleme sürecidir. Çünkü bu dünya için insanın hayvan üzerindeki tahakkümünün de bir anlamı kalmamıştır. Filmde bunu en güzel gösteren cümle kasabaya sürgün olarak gelen bir kadının köpeklerle karşılaştığı ve korktuğu anda Kosmos’ la karşılaşması ve Kosmos’ un kurduğu şu cümle ile anlatılır; “hayatta herkesin başına her şey aynı geliyor, insanında hayvanında”, bu cümlenin göstergeleri ise filmde hayvanların kesim işlemlerinin gösterildiği sahnelerle ve insanların yaşadıkları sıkıntılar ile anlatılıyor. İnsanın tahakkümüne sıkışmış hayvan aslında insanın kendi acılarıyla sıkıştığı modern dünya halini temsil ediyor ve çekilen acılar bakımından eşitlik sağlıyor. Çünkü hayvanı kendisine esir eden insan filmde devamlı duyduğumuz silah seslerine ve kurşun delikleriyle dolu binalara gönderme yaparak söylersek kendiside bu dünyanın acılarıyla hapsedilmiş bir zorunlu yaşamı sürüyor. Nietzsche “Tarihin Yaşam İçin Yararı Ve Yararsızlığı Üzerine” adlı kitabında şöyle bir değerlendirme yapar: Hayvan için geçerli olan insan içinde geçerlidir: insan nesnel bir dünya içinde değil tutkular ve içgüdüler çerçevesinde yaşar ( Nietzche, 1986: 18 ), filmde özelikle Kosmos’ un aşk istemi insanın bu tutkuları ve içgüdüleriyle ilişkilenir, Kosmos’ un aşka bakışı “hayvanidir”, aşık olduğu kadını görünce çıkardığı sesler bir hayvanı andırır. Çünkü yine Nietzsche’ ye atıfla söylersek bu dünya içindeki insan kendi doğasını ne kadar baskılamak zorunda kalsa da, nesnel olanın yanında subjektif insani yanı halen taşımaktadır (Nietzche, 1986: 18 ).  Kosmos aslında insanın o içgüdüsel yanını da temsil etmektedir. Bu nedenle insan ya da hayvan olmanın bu dünyada çok farkı yoktur, ikisi de bu dünyanın acılarını çekmektedir.

KAYNAKÇA
BERKOWİTZ, P. (2003), Bir Ahlȃk Karşıtının Etiği, ( Çev, Ertürk Demirci ), İstanbul: Ayrıntı.
MEGİLL, A. (2012), Aşırılığın Peygamberleri, “Nietzsche, Heidegger, Foucault, Derrida”, ( Çev. Tuncay Birkan ), İstanbul: Say Yayınları.
NİETZSCHE, F. (1986), Tarihin Yaşam İçin Yararı ve Yararsızlığı Üzerine, ( Çev. Nejat Bozkurt ), İstanbul: Say Yayınları.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DUVARA KARŞI, FATİH AKIN, 2005

EMEK EREZ Duvara Karşı: Kimlik, Göç ve Kadın Giriş                         Fatih Akın’ın ustalık dönemi eseri olarak tanımlanan 2004 yapımı “Duvara Karşı” filmi Almanya’ya göç etmiş birinci kuşak ailelerin çocuklarının yaşadıkları kimlik bunalımını yansıtan bir filmdir. Yapım, daha önceki dönemlerde yapılan göçmen filmlerinin aksine “marjinal” olarak adlandırabileceğimiz karakterler üzerinden göçmen kimliğinin melezleşmesine ve yaşanan gerilimli çelişkiye işaret ediyor. Film,  Almanya’ya göç etmiş birinci kuşak ailenin psikolojik sorunları olan kızı Sibel’in hem ailesiyle yaşadığı kuşak çatışmasından kurtulmak hem de kendi bireysel özgürlüğüne kavuşmak amacıyla, rehabilitasyon merkezinde karşılaştığı Cahit’le yaptığı kurgusal bir evlilikle başlıyor. Eşinin ölümünden sonra yaşamayı bırakmış, bütün kimliklerini ‘reddeden’ Cahit ile Sibel’in evlilik oyunu zaman içinde aşka dönüşüyor ve bu dönüşüm Cahit’in Sibel’i kıskanması sonucunda işlediği cinayetle daha da karışık bir

Birkaç Psikodrama Filmi

http://www.e-hayalet.net/  sitesinden alıntılanmıştır. 1. Mavi Kadife Kategori:  Psikodrama Jeffrey Beaumont (Kyle MacLachlan) babasının neredeyse ölümcül bir felç geçirmesinden sonra kolejden evine döner. Hastaneden evine doğru yol aldığı sırada boş bir arazide içinde kesik bir kulak bulunan kâğıt bir çanta bulur. 10.0 ( 1 ) 2. Tiksinti Kategori:  Psikodrama Bir güzellik salonunda çalışan Carole, oldukça içine kapanık genç bir kadındır. Bastırılmış cinselliğin çoğu zaman erkek düşmanlığı ve cinsiyetsizlik noktasına vardığı Carole'da ciddi iletişim sorunları mevcuttur. 10.0 ( 1 ) 3. İhtiras Tramvayı Kategori:  Psikodrama Tennessee Williams'ın oyunundan uyarlanan film, Brando dışındaki üç oyuncuya Oscar kazandırmış, 7 dalda da bu ödüle aday olmuştu. 10.0 ( 1 ) 4. Taksi Şoförü Kategori:  Psikodrama Taksi şöförü olarak çalışmakta olan Travis yaşadığı sıkıntılardan iyice bunalmış ve

BÜYÜK ‘BALIK’ KÜÇÜK ‘BALIĞI’ YUTAR - Ali Rıza DÜRÜ

BALIK(2013) – DERVİŞ ZAİM Ali Rıza DÜRÜ Derviş Zaim’in Devir(2012) filmiyle başladığı üçlemenin ikinci filmi Balık filmi izleyiciyle bir süre önce buluştu. Üçlemenin son filmi olan Kıtmir’in ise yapım hazırlıkları devam ediyor. Türkiye sinemasının autor yönetmenlerinden olan Zaim her zaman kendi anlayışına has sinematografisiyle farkını ortaya koyuyor. İlk çektiği film olan Tabutta Rövaşata(1996) filminden bu yana beğeni kazanarak devam eden Zaim her zaman insanı ve doğayı merkeze almaya özen gösteriyor. Devir filmiyle ilgili daha önceden detaylı bir yazı kaleme almıştım. Doğanın kendi içindeki döngüsü, hayvanlar ve insanların yaşantıları ve bu yaşantılara insan eliyle yapılan müdahalelerin sonuçlarına ilişkin bir film olarak dikkat çeken film pek ses getirmemişti ama içinde tartışılacak oldukça önemli başlıklar vardı. Zaim sinemasının içinde türü itibariyle belgesele yakın olduğu için ayrı bir yerde duran Devir kimisini memnun etmiş kimi izleyiciyi de hayal kırıklığın