Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mayıs, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sinema Filmlerinden Psikolojik Fayda Sağlayabilmek, Faruk Gençöz

Sinema Filmlerinden Faydalanma Seviyesini Nasıl Ölçeriz? E ğitim seviyesi bakımından Avrupa ülkelerine kıyasla daha geride kalmış Türkiye’mizin kişi başına düşen sinema salonu ve seyirci istatistiklerine baktığımızda tahmin edilebileceği gibi bu alanda da Avrupa ülkelerini daha geriden takip ettiğimizi görürüz. Ancak son yıllara ait seyirci istatistikleri, Avrupa ülkelerinde 2005-2006 yılları arası sinema seyircisi sayısında ortalama % 4’lük bir artışı gösterirken Türkiye’de aynı dönemde seyirci sayısındaki artış %28 olmuştur. Son 10 yıldır Türk sinemasında dikkat çeken başarılı yapıtların sayısındaki artışı da dikkate aldığımızda ülkemizdeki sinema sektörünün canlandığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Türk ve dünya sinemasında aranılan filmlerin her türlü formatının çevremizden rahatlıkla elde edebilmemiz, televizyon kanalları arasında sinema filmlerinin gösterilmesi açısından yaşanan rekabet, sadece sinema filmlerine ayrılmış kanalları sunan şirketlerin ortaya çıkışı

BABAMIN SESİ; BİTMEYEN UPUZUN TİRATLAR - Ali Rıza DÜRÜ

Zeynel Doğan, Orhan Eskiköy, 2012 "Babalar ki, Bizde bitmeyen upuzun  tiratlardır." Her çocuğun içinde bitmeyen bir tirat olarak baba imgesi vardır. Bu imge bütün toplumsal belleği, öğretileri, rol modelleri, otoriteyi, sevgiyi, sarılmayı ifade eder. Karmaşık bir içeriğe sahiptir bu imge. Bir çocuk için baba fiziksel, zamansal ve duygusal uzaklığı da ifade eder. Kimi zaman geçmişte kalan bir imgeye sarılıp bu uzaklık telafi edilmeye çalışılır, zamandan aşırıp zamanı bir başka gelecek için yeniden gökyüzüne dağıtılır. Her çocuğun içinde tarif edemediği kocaman bir boşluktur baba, çize çize bitiremediği bir resim, koşa koşa sonuna varamadığı bir yol, düşe düşe yere çarpamadığı bir uçurum ve düşüne düşüne anlayamadığı toplumsal bir imge.  Babamın Sesi filmi adı Base olan annenin köy dolmuşundan inip köy evine gitmesiyle başlar. Uzun zamandır kimsenin yaşamadığı ve bakımsız kalan evi Base bir güzel süpürür. Evdeki tozlar yaşanmamışlıkların dışavurumudur

DÖNÜŞ:ÇOCUKLUĞUN SERT ZEMİNİNE ÇOK YÜKSEKTEN DÜŞÜŞ - Ali Rıza DÜRÜ

Andrei Zvyangintsev,2003 Babasız büyüyen çocukların hayali babalarıyla birlikte balık tutmak, seyahat etmek ve birlikte zaman geçirmektir. Amaç ilişkilerin iyileşmesi ve ayrı geçen bütün zamanların telafisini yapmaktır. Ancak çıkılan her yolculuk bu amaca hizmet etmeyebilir ve hatta aksi sonuçlar da doğurabilir.  Babasız büyüyen çocuklarda babaya karşı içsel bir öfke, kızgınlık ve nefret duyguları da görülür. Yılların ayrılığı, babasızlığın toplumsal normları, çocuk aklıyla baba figürüne duyulan ihtiyaç, tamamlanmayan bir rol model ve içte hiç büyümeyen bir çocuksu özlemle birlikte hem öfke hem özlem duyguları öyle bir harmanlanır ki gerçek tavrı görmek zorlaşır. Dönüş filminde Ivan'ın babasına olan tutumunu da bu açıdan okumak gerekir. Abisi Andey'in babasıyla bu kadar hızlı ve kabul edici bir ilişki kurmasını anlayamayan Ivan, babasını bir yabancı olarak görür ve hatta babası olduğundan bile emin olmadığını söyler. Aslında Ivan da her çocuk gibi babasından gele

SHIRIN: AYNADAN DUYULAN RADYO, Ali Rıza DÜRÜ

Abbas Kiarostami, 2008 Sinema, tıpkı teknoloji gibi yeni gelişmelere, buluşlara ve arayışlara ihtiyaç duyagelmiştir. Özellikle bilim-kurgu filmlerinde  hep yeni araçlar, mekanlar, diller ve olaylar örgüsüyle karşılaşmaya hazırdır izleyici. Sinema sanatı kendi benliğini üreten, ideal benlik algısını daima yüksek profillerde görmeyi arzu eden bir sanattır. Kısa geçmişinde kat ettiği yol bu açıdan bakılınca sinemanın arayışını, gelişimini ortaya koyar. Ancak sadece bilim-kurgu sinemasında değil, kendine dil arayışını dert edinmiş çok daha başka tarzlarda film yapan yönetmenler de vardır. Abbas Kiarostami de bunlardan biridir. Sinemasını şarkın felsefesine, İran şiirine, ilmine, insani değerlerine ve motiflerine açmış, sinemasal susuzluğunu bu kaynaklardan gidermeye çalışan Kiarostami ‘Şirin’ filminde de bu arayışına yeni bir boyut katmıştır. Şirin’de yeni bir dilin, sınanmış olanın dışında bir sınamanın tadını ağzımıza bir parmak bal çalarak bize gösteren yönetmen filmin ör

DELİ DELİ OLMA, Ali Rıza DÜRÜ

Murat Saraçoğlu’nun yönetmenliğini üstlendiği Deli Deli Olma, 1877 yılında Osmanlı-Rus savaşı sonunda Rusların Kars’ı ele geçirmesi ve Rus Çarı’nın  Malakanlar’ı Kars’a göç ettirmesiyle başlıyor. Kars’a göç eden bütün Malakanlar ölmüş, bir kısmı başka yerlere göç etmişlerdir. Geriye kalan tek aile değirmencilik yapan Mişka’dır. Mişka’nın babası da ölünce o da tek başına kalır. Köyün diğer bireyleri tarafından gavur oldukları gerekçesiyle izole edilirler. Özellikle de Papuç teyze tarafından Yeke Kişi olarak da bilinen Mişka’ya karşı büyük bir ötekileştirme, kimliksizleştirme çabaları olur. Köy sakinleri Papuç Teyze’den fırsat buldukça gizliden gizliye Yeke Kişi’nin yanına gider, baş sağlığı diler veya hal hatır sorarlar. Eskiden değirmencilikle geçinen Yeke Kişi yaşlandığı ve hastalandığı için artık çalışamaz duruma gelmiştir. Elinde tek kalanlar ise piyanosu ve elmalarıdr. Papuç Teyze’nin torunu Alma(Elma) bir gün elma almak için gizlice Yeke Kişi’nin bahçesine girer ve Y