Ana içeriğe atla

FİLM ELEŞTİRMENLİĞİ - Ali Rıza DÜRÜ


Film Eleştirmeni, Hernan Guerschuny, 2013

Ali Reza DÜRÜ


İstanbul Uluslararası Film Festivali kapsamında gösterilen Film Eleştirmeni sinemanın kendisine dair önemli bir eleştiri. Bu vesileyle sinema yapmanın kendisine dair önemli tespitler ve eleştiriler getiriliyor. 

Filmle ilgili konuşmadan önce film eleştirmenliğine değinmek belki daha gerekli olacaktır. Dünyada ve Türkiye'de sinema alanında eleştiri, fikir, yorum yazan çok sayıda kişi var. İnternet ortamının film izleme ve yorum yazabilme özelliğinin yaygınlaşmasıyla birlikte bu alana yönelim artmış ve blog kullanıcıları sayesinde çok sayıda kişi kendilerine özgü internet sayfası tasarımları yapıp bunları da sosyal medya üzerinden paylaşarak önemli sayıda okuyucu kitlesi oluşturmuşlardır. Bu durum, son on yılın önemli bir gelişmesi sayılabilir. Bunun yanında sinema alanında yayın yapan e-dergi ve web sitelerinin de artmasıyla birlikte yazılı baskı yapan dergilerin sayısında azalma olmuştur. Üniversitelerin sinema alanından mezun öğrencilerin oluşturduğu platformlar, festivallerin yaygınlaşması, cep telefonlarından her an ve her yerde bu içeriklere erişimin sağlanması gibi etkenlerle birlikte sinema alanındaki yazınsal içeriğin niteliksel ve niceliksel olarak yoğunlaştığı görülüyor. Aynı zamanda 12 Eylül askeri darbesinin sinema üzerindeki yıkıcı etkilerinin yeni yeni onarılmaya başlandığı günlerde yeniden film üretimi alanında zihinsel motivasyonlar oluşmaya başladı. Bu genel bilgilerin ışığında bakacak olursak sinema üretiminin temel parçalarından biri de elbette filme dair eleştiri kültürünün üretilmesidir. Değerlendirmeleri dikkate alarak kendini yeniden tasarlayacak olan bir sanat alanı daha nitelikli eserler ortaya çıkarabilecek ve böylelikle daha geniş topluluklara ulaşmanın da kapısı aralanmış olabilecektir. 


Sinema eleştirmenliği sinemanın üretim süreçlerinde yer almaz, ortaya çıkan sonuç üzerinden üretim süreçlerini de kapsayacak olan bütünlüğe dair bir içeriğe sahiptir. Örneğin bütün süreçleriyle yaklaşık dört yıl süren bir filmin iki saatlik seyirciyle buluşma aşamasından sonra eleştirmenlik bu iki saat üzerinden hareket ederek eseri inceler. Geri kalan 4 yılın emeği bir anlamda hesaba katılmaz.  Bazen bu durum sinema üretimine yeni başlayanları sarsacak sonuçlar doğurabilir. Özellikle de o filmi yazan eleştirmen popüler bir kimliğe sahipse yeni başlayan sinemacı kabuslar görmek zorunda kalabilir. 

Gelelim filmimize. Sinema eleştirmenliği hakkında genel bir tartışma yaptıktan sonra Film Eleştirmeni filminin bu durumu nasıl incelediğine bakalım. Film, sinemanın kendisine dair çok sayıda eleştirel içerik barındırıyor. Popüler bir gazetede film eleştirmenliği yapan Victor'un uzun yazınsal bir hayattan sonra içine düştüğü varoluşsal bunalımı ve sinemada birbirinin benzeri sahneler izlemenin yarattığı sıkılganlığı eleştirilerine yansıtarak her geçen gün daha da acımasızlaşıyor. Kişisel huzursuzluğunun acısını film üreten yönetmenlerden çıkararak gazetedeki köşesinde onları yerden yere çalıyor. Popüler bir eleştirmen olduğu için de bu eleştirileri okuyan kalabalık kitleler doğal olarak bu filme pek rağbet göstermiyor. Bu şekilde çok sayıda film, iş yapamadan gösterimden kalkıyor ve bütün emekler bir anlamda boşa gidiyor. Victor bu durumu "Bir film 1 yıl boyunca düşünülür, 2 yıl senaryosu yazılır, 3 ayda çekilir, 1 ay montajı yapılır, 2 saatte izlenir, ve 2 dakikada unutulur." sözüyle özetler. Gerçekten de böyle bakılınca uzun emeklerin sonucu ortaya çıkan filmlerin 2 dakikada unutulduğu görülür. Filmin kendisi üzerinden bir tartışma ve düşünsel bir analiz yapılmadığında bu sonuç kaçınılmaz olur. Bu sebeple filmlerin izleyiciler arasında tartışma yaratması, sorular sordurup cevaplarını düşündürmesi gerekir. 2 dakikada unutulmamanın yolu ancak bu şekilde mümkün olur. Bunu yaparken içeriğinden biçimine kadar her aşamasıyla düşünülüp her filmde yeniden tasarlanması gerekir. Filmde, Victor çok sayıda izlemiş birisi olarak izlediklerinin çoğunun aynı başlangıç, gelişme ve sonuçlara sahip olmasından tam anlamıyla bıkmış durumdadır. Filmin başında bir sorun yaratılır, karakterler filmin sonuna kadar o sorunu çözmek için bin dereden su getirir, su getirirken çeşme başında aşık da olur ve filmin sonunda sorun çözülerek herkes kendi yoluna gider. O karakterler, filmin başlangıcına göre artık dönüşmüş karakterlerdir. Ancak bu biçim ve diğer biçimlerin kendi içinde klişe oluşturduğu görülüyor. Victor bu tür filmlerden yüzlerce defa izlemiş biri olarak filmleri daha en baştan biliyor, ona yeni bir şey gösteren yok. O da gazetedeki köşesinde bu filmleri yerin dibine batırıyor. Kuşkusuz ki anlatılmamış hikaye yoktur ama hikayeyi ele alma biçimiyle ortaya çıkarılabilecek yaratıcılığı bu noktada harekete geçirmek gerekiyor. Klişelerden bıkmış usanmış biri olan Victor bu durumu sert dille eleştiriyor. Çünkü bu üretim biçimi aslında ticari olmanın ötesinde bir anlam taşımıyor. Bunun yanında sinemaya yeni alanlar açan sinemacılar da yok değil tabi ama genel toplamın içinde oldukça az bir sayıdalar. 

Filmde, film üretenlerin eleştirilmesinin yanı sıra film eleştirmenleri de aynı oranda eleştiri konusu yapılıyor.  İşine duygularını katan, özel ve sosyal yaşamın olumsuz gidişatını işine karıştıran Victor çok katı bir tutum sergiliyor. Hiçbir filmi beğenmiyor, her şey ona sıradan geliyor, duygusal filmlerin klişelerden arınamadığını düşünüyor, çünkü aslında kendi hayatı da çok sıradan. Sürekli film izleyip onları sert bir dille eleştiriyor. Popüler bir eleştirmen ama hayatının motivasyonlarını yitirmiş, yalnız ve depresif bir karaktere sahip. Mutsuzluğunu eleştirilerine yansıtıyor ve herkesi mutsuz etmeye çalışıyor. Bu noktada sürekli eleştirdiği bir klişenin içinde buluyor kendini, hayatına bir kadın giriyor ve bu kadın tıpkı filmlerde olduğu gibi Victor'un hayatında büyük değişimler yaratıyor. Aslında çok zıt karakterlere sahipler ama Victor yine de bu klişenin içinde yer almak için istekli ve arzulu görünüyor. Çünkü uzun yıllar boyunca yalnız başına yaptığı eleştirmenlik, hayatının duygularını yok edip götürmüş. Hayatına giren kadınla birlikte yaşadığı bu duygusal değişim eleştirilerine de yansıyor hemen ve daha olumlu yazılar yazmaya başlıyor. 20 yıl aradan sonra ilk defa izlediği bir filme tam puan (5 koltuk) veriyor. Victor'un duygusal karmaşaları sarmal haline geliyor ve kendisiyle yüzleşmekten kaçındığı için bu duygusallığı uzun süre reddediyor. Ama sonunda kendini bırakıyor ve hayatına anlam katan duygusallığı tercih ediyor. Bu durum onun hayatı için önemli bir evre. Aynı zamanda izleyeceği filmlerin üreticileri için de önemli. Bu durum eleştiride kişisel duygulara yer vermemek gerektiğinin altını çiziyor.

Victor, bütün tutumlarıyla sinema eleştirmenliğini için önemli önermeler sunuyor. Sinema yapmanın ve eleştirmenin kendisine dair yine sinemadan hareketle birçok veri oluşturan bu filmi izleyip uzun uzun tartışmak gerekir. 

Yorumlar

Adsız dedi ki…
elinize sağlık. hem filmle ilgili hem de film eleştirmenliği hakkında bir içeriğe sahip olmuş.

Bu blogdaki popüler yayınlar

DUVARA KARŞI, FATİH AKIN, 2005

EMEK EREZ Duvara Karşı: Kimlik, Göç ve Kadın Giriş                         Fatih Akın’ın ustalık dönemi eseri olarak tanımlanan 2004 yapımı “Duvara Karşı” filmi Almanya’ya göç etmiş birinci kuşak ailelerin çocuklarının yaşadıkları kimlik bunalımını yansıtan bir filmdir. Yapım, daha önceki dönemlerde yapılan göçmen filmlerinin aksine “marjinal” olarak adlandırabileceğimiz karakterler üzerinden göçmen kimliğinin melezleşmesine ve yaşanan gerilimli çelişkiye işaret ediyor. Film,  Almanya’ya göç etmiş birinci kuşak ailenin psikolojik sorunları olan kızı Sibel’in hem ailesiyle yaşadığı kuşak çatışmasından kurtulmak hem de kendi bireysel özgürlüğüne kavuşmak amacıyla, rehabilitasyon merkezinde karşılaştığı Cahit’le yaptığı kurgusal bir evlilikle başlıyor. Eşinin ölümünden sonra yaşamayı bırakmış, bütün kimliklerini ‘reddeden’ Cahit ile Sibel’in evlilik oyunu zaman içinde aşka dönüşüyor ve bu dönüşüm Cahit’in Sibel’i kıskanması sonucunda işlediği cinayetle daha da karışık bir

Birkaç Psikodrama Filmi

http://www.e-hayalet.net/  sitesinden alıntılanmıştır. 1. Mavi Kadife Kategori:  Psikodrama Jeffrey Beaumont (Kyle MacLachlan) babasının neredeyse ölümcül bir felç geçirmesinden sonra kolejden evine döner. Hastaneden evine doğru yol aldığı sırada boş bir arazide içinde kesik bir kulak bulunan kâğıt bir çanta bulur. 10.0 ( 1 ) 2. Tiksinti Kategori:  Psikodrama Bir güzellik salonunda çalışan Carole, oldukça içine kapanık genç bir kadındır. Bastırılmış cinselliğin çoğu zaman erkek düşmanlığı ve cinsiyetsizlik noktasına vardığı Carole'da ciddi iletişim sorunları mevcuttur. 10.0 ( 1 ) 3. İhtiras Tramvayı Kategori:  Psikodrama Tennessee Williams'ın oyunundan uyarlanan film, Brando dışındaki üç oyuncuya Oscar kazandırmış, 7 dalda da bu ödüle aday olmuştu. 10.0 ( 1 ) 4. Taksi Şoförü Kategori:  Psikodrama Taksi şöförü olarak çalışmakta olan Travis yaşadığı sıkıntılardan iyice bunalmış ve

BÜYÜK ‘BALIK’ KÜÇÜK ‘BALIĞI’ YUTAR - Ali Rıza DÜRÜ

BALIK(2013) – DERVİŞ ZAİM Ali Rıza DÜRÜ Derviş Zaim’in Devir(2012) filmiyle başladığı üçlemenin ikinci filmi Balık filmi izleyiciyle bir süre önce buluştu. Üçlemenin son filmi olan Kıtmir’in ise yapım hazırlıkları devam ediyor. Türkiye sinemasının autor yönetmenlerinden olan Zaim her zaman kendi anlayışına has sinematografisiyle farkını ortaya koyuyor. İlk çektiği film olan Tabutta Rövaşata(1996) filminden bu yana beğeni kazanarak devam eden Zaim her zaman insanı ve doğayı merkeze almaya özen gösteriyor. Devir filmiyle ilgili daha önceden detaylı bir yazı kaleme almıştım. Doğanın kendi içindeki döngüsü, hayvanlar ve insanların yaşantıları ve bu yaşantılara insan eliyle yapılan müdahalelerin sonuçlarına ilişkin bir film olarak dikkat çeken film pek ses getirmemişti ama içinde tartışılacak oldukça önemli başlıklar vardı. Zaim sinemasının içinde türü itibariyle belgesele yakın olduğu için ayrı bir yerde duran Devir kimisini memnun etmiş kimi izleyiciyi de hayal kırıklığın