Ana içeriğe atla

Gelecek uzun sürer, Özcan ALPER 2011



Mesut ONATLI

Gelecek uzun sürer: umut, zaferden daha değerlidir


Gelecek Uzun Sürer, Sonbahar filmiyle isminden çokça söz ettiren Özcan Alper’in gösterime giren ikinci uzun metrajlı filmi. Birkaç ay önce Metis Yayınları’ndan Bildiğin Gibi Değil isimli bir kitap yayımlandı. Funda Danışman ve Rojin Canan Akın’ın güneydoğuda büyümüş 19 gencin 30 yıldır bölgede sürmekte olan adı konmamış savaşın onlar üzerindeki etkisini anlattıkları kitap. Gelecek Uzun Sürer, Bildiğin Gibi Değil’in film versiyonu bir nevi. Kitaptaki gençlerin kendi hayat anlatımları birer ağıt adeta. Film ise ana karakterin ağıt derlemesi için gittiği güneydoğuda bilmediğimiz daha doğrusu bildiğimiz gibi olmayan yaşanmışlıklarla yüzleşmesini ele alıyor.

Ana karakter Sumru tez çalışması için ağıt derlemek maksadıyla Diyarbakır’a gider. Diyarbakır öyle bir yer ki filmde bir kadının dediği gibi “burada kime dokunsan bin ağıt işitirsin.” Kimisi evinden alınıp kaybedilen eşi-çocuğu için, kimi helikopterden atılan babası için, kimi yakılan evi için ve evle beraber ateşe verilen ahırlarda diri diri yakılan hayvanlar için ağıt yakar. İnsan ölümlerine artık alışık olduğumuz için midir yoksa insana odaklanıp birden hayvanlara yapılanı göz ardı ettiğimizin farkına vardığımızdan mıdır hayvanların yakıldığı ile ilgili anlatılar daha bir çarpıyor insanı. Öyle ya insan en azından direnir, yapma der. Ya hayvan..? Kürtler arasında sık sık söylenildiği gibi “heywanén ker u lal”dır onlar. Sağır ve dilsizdirler. Onlara eziyet edilince bağrışırlar yalnızca. Filmde atın / atların özel bir yeri var. Dahası film tümüyle atlar üzerinden de okunabilir. Film bir at sahnesiyle başlar. Sonra atların vurulduğuyla ilgili bir anlatı ve en sonda yine bir at sahnesi var. “Atlar çıldırmış gibiydi…o bağrışmaları” diye anlatılan bölümde yanan atların bağrışmalarını duyar gibi oluyorsunuz. Ateşten can havliyle duvardan atlayarak özgürlüğe kaçabilen bir attan bahsedilir ki filmin başında vurulan attır o. Ateşte yanmadı diye ateş ederek vururlar o atı da. Özgür olmak isteyen her canlının vurulduğunu resmeder o at. 17.500 kişi, kimi sokak ortasında ensesine tek kurşun sıkılarak, kimi kaçırılıp helikopterden aşağı atılarak, kimi asit kuyularına atılarak adına JİTEM denilen, varlığı uzun yıllar reddedilen illegal devlet yapılanması tarafından öldürüldü. Dağlarda öldürülenleri de katınca bölgede herkesin bir yakınını kaybettiği bir durum oluşur. Hayat bir yük olur ve geçmişteki yaşantılar geleceği de esir alır. Acılar seslere sesler ağıtlara dönüşür.

Ama her şeye rağmen hayat durmaz, geleceğe yönelik umutlar bitmez. Direngenliği, ayakta durmanın yüceliğini vurgulayan bir umut bu. Yeryüzünün Lanetlileri imzasıyla duvarlara yazılır: “Umut, zaferden daha değerlidir.” Yeryüzünün Lanetlileri, Frantz Fanon’un kitabının adı. O kitap ki sömürgecilere karşı sömürülenlerin manifestosu olarak bilinir. Umut ve isyanın teorisidir aslında. Filmin son sahnesinde at yine gözükür. Bu kez dağlara yürüyen bir at görürüz. Filmin başında vurulan atla aynı attır. Ölümden uyanmış, özgürlüğe giden umudun simgesi olmuştur o. Sonbahar filmine yönelik Özcan Alper’in çok umutsuz bir portre çizdiğine dair eleştiriler vardı. Ağıt temalı Gelecek Uzun Sürer için de kısmen bu tarz eleştiriler var.  Fakat kanımca Özcan Alper, bu filmde ağıtların altından bir umut doğurtmuş.

Filmin görüntüleri ve müzikleri aldıkları ödülleri fazlasıyla hak edercesine mükemmel. Sonbahar filminde Karadenizin muhteşem görüntülerinin yerini bu kez Doğunun kendine özgü muhteşem görüntüleri almış. İzleyeni alıp başka dünyalara götüren ve onu filmde anlatılanları sorgulamayla baş başa bırakan görüntü-müzik-felsefe üçlüsünü birleştirmiş Özcan Alper. Bize güzel bir geleceğin bu sorgulamayla olacağını salık verir.
Bir de eleştiri. Ermeni meselesi evet Diyarbakır’ı ele alan bir filmde olmalıdır ama onun başlı başına ayrı bir film olması gerektiği kanısındayım. Çünkü filmdeki anlatılar temelde son 30 yıllık savaş tahribatıyla ilgilidir. Ermeni meselesi bu konseptin dışarısında kalan yan bir hikaye olarak kalıyor filmde. Hem hakkettiği yeri alamıyor hem de filmin bütünlüğüne kısmen aykırı düşüyor.

Evet, gelecek uzun sürer…üzerinde geçmişin ağır yükü var zira. Ama o ağır yükün altında bir de umut vardır, zaferden daha değerli. Özcan Alper, bölgede geçmişte yaşanılanları ve bugünkü atmosferi beyaz perdeye çok iyi yansıtmış. Bildiğimiz gibi olmayan gerçeği önümüze koymuş.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BÜYÜK ‘BALIK’ KÜÇÜK ‘BALIĞI’ YUTAR - Ali Rıza DÜRÜ

BALIK(2013) – DERVİŞ ZAİM Ali Rıza DÜRÜ Derviş Zaim’in Devir(2012) filmiyle başladığı üçlemenin ikinci filmi Balık filmi izleyiciyle bir süre önce buluştu. Üçlemenin son filmi olan Kıtmir’in ise yapım hazırlıkları devam ediyor. Türkiye sinemasının autor yönetmenlerinden olan Zaim her zaman kendi anlayışına has sinematografisiyle farkını ortaya koyuyor. İlk çektiği film olan Tabutta Rövaşata(1996) filminden bu yana beğeni kazanarak devam eden Zaim her zaman insanı ve doğayı merkeze almaya özen gösteriyor. Devir filmiyle ilgili daha önceden detaylı bir yazı kaleme almıştım. Doğanın kendi içindeki döngüsü, hayvanlar ve insanların yaşantıları ve bu yaşantılara insan eliyle yapılan müdahalelerin sonuçlarına ilişkin bir film olarak dikkat çeken film pek ses getirmemişti ama içinde tartışılacak oldukça önemli başlıklar vardı. Zaim sinemasının içinde türü itibariyle belgesele yakın olduğu için ayrı bir yerde duran Devir kimisini memnun etmiş kimi izleyiciyi de hayal kırıklığın

DUVARA KARŞI, FATİH AKIN, 2005

EMEK EREZ Duvara Karşı: Kimlik, Göç ve Kadın Giriş                         Fatih Akın’ın ustalık dönemi eseri olarak tanımlanan 2004 yapımı “Duvara Karşı” filmi Almanya’ya göç etmiş birinci kuşak ailelerin çocuklarının yaşadıkları kimlik bunalımını yansıtan bir filmdir. Yapım, daha önceki dönemlerde yapılan göçmen filmlerinin aksine “marjinal” olarak adlandırabileceğimiz karakterler üzerinden göçmen kimliğinin melezleşmesine ve yaşanan gerilimli çelişkiye işaret ediyor. Film,  Almanya’ya göç etmiş birinci kuşak ailenin psikolojik sorunları olan kızı Sibel’in hem ailesiyle yaşadığı kuşak çatışmasından kurtulmak hem de kendi bireysel özgürlüğüne kavuşmak amacıyla, rehabilitasyon merkezinde karşılaştığı Cahit’le yaptığı kurgusal bir evlilikle başlıyor. Eşinin ölümünden sonra yaşamayı bırakmış, bütün kimliklerini ‘reddeden’ Cahit ile Sibel’in evlilik oyunu zaman içinde aşka dönüşüyor ve bu dönüşüm Cahit’in Sibel’i kıskanması sonucunda işlediği cinayetle daha da karışık bir

Birkaç Psikodrama Filmi

http://www.e-hayalet.net/  sitesinden alıntılanmıştır. 1. Mavi Kadife Kategori:  Psikodrama Jeffrey Beaumont (Kyle MacLachlan) babasının neredeyse ölümcül bir felç geçirmesinden sonra kolejden evine döner. Hastaneden evine doğru yol aldığı sırada boş bir arazide içinde kesik bir kulak bulunan kâğıt bir çanta bulur. 10.0 ( 1 ) 2. Tiksinti Kategori:  Psikodrama Bir güzellik salonunda çalışan Carole, oldukça içine kapanık genç bir kadındır. Bastırılmış cinselliğin çoğu zaman erkek düşmanlığı ve cinsiyetsizlik noktasına vardığı Carole'da ciddi iletişim sorunları mevcuttur. 10.0 ( 1 ) 3. İhtiras Tramvayı Kategori:  Psikodrama Tennessee Williams'ın oyunundan uyarlanan film, Brando dışındaki üç oyuncuya Oscar kazandırmış, 7 dalda da bu ödüle aday olmuştu. 10.0 ( 1 ) 4. Taksi Şoförü Kategori:  Psikodrama Taksi şöförü olarak çalışmakta olan Travis yaşadığı sıkıntılardan iyice bunalmış ve