Ana içeriğe atla

AVM'lerde Gösterilmeyecek Film ve "Emek"


Fırat KONUŞLU


Onur Ünlü'nün "vizyona" giren, ama "vizyonun" günümüzdeki ana aracı olan AVM sinemalarında gösterilmeyeceğini açıkladığı yeni filmi "Sen Aydınlatırsın Geceyi" filmine yönelik bu tavrı güncel gelişmeler eşliğinde konu alan bir yazı olacak bu. 
Bu tavrın kendisinin elbette bir arka planı var. Desteklenecek bir yanı olduğunu da düşünüyorum. Ama sinema/dizi üretimi üzerinde çalışan/fikir üreten biri olarak da birkaç çomak sokmamız lazım geliyor. Ama önce destekçi olduğum kısımla ilgili yazayım. Evet, AVM'ler ve tabii ki konu dahilinde AVM sinemaları, küresel kapitalizmin metalaşma şiarının mekansal olarak vücut bulan en önemli merkezlerinden. Sanatsal üretimin metalaşması ve bunun içeriksel sonuçları, sinema özelinde  Adorno merkezde olmak üzere birçok kişi tarafından sinemanın ilk ortaya çıktığı yıllardan bu yana dillendirilen bir şey. Dolayısıyla yeni bir şeyle değil, eski bir şeyin, yapısal olanın, yeni bir formuyla karşı karşıyayız. Bu yeni formu mekansal olarak çok somut bir biçimde hayatımızın içinde olduğundan, tekelleşme ve metalaşma durumları karşımıza daha somut bir şekilde çıkıyor. Pahalı bilet fiyatları, yeni meta modeli olarak 3D filmler ve havaya verilen gözlük kirası, izleyici çekemeyeceği için vizyona girmeyen filmler... Daha nice şey sayılabilir. İşte bu tekelleşme ve metalaşma durumuna karşı güzel bir başlangıç tepkisi olarak okunabilir Ünlü'nün bu tavrı. "Filmimin tekelleşme ve metalaşma süreçlerinin kurbanı olmasına izin vermeyeceğim" temelinde özetlenebilecek bu tavrın alternatif gösterim biçimleriyle tekelleşmeyi yıkabileceğini iddia edebiliriz belki ama metalaşmayla ilgili aynı şeyi söyleyemeceğim. Ama buna daha sonra geleceğim. Şimdi konuyu ilişkilendirmek istediğim başka bir mesele var.
Emek sinemasının kapatılacak olmasına dair gösterilen tepki de, çok haklı olarak benzer bir perspektifen besleniyor. Emek sineması yıkılacak yerine AVM yapılacak. Kültür Bakanı Ömer Çelik'e göre ise yıkılmayacak, yeri değiştirilecek. Yani AVM'nin içinde bir AVM sinemasına dönüştürülecek. Yani küresel kapitalizmin tüketim döngüsünün bir parçası haline getirilerek tekelleşme sürecine eklemlenecek. Elbette sadece bu değil karşı çıkışın sebebi. Sembolik bir yönü de var.  "Emek sineması" sinemaya emeği ile bağlı birçok kişinin sinemaya olan sevgisinin nostaljik bağlarla ifade bulduğu bir sembol, içinde hiç film gösterilemeyecek olsa bile, bir çeşit anıt. Benim de sırf bu anıtsal değeri itibariyle korunması gerektiğini düşündüğüm ve sinemaya olan gönül bağım hasebiyle gönülden bağlı olduğum bir anıt. Bu meseleyi Ünlü'nün filmiyle bağlantılandıracak olursak bu tüketim döngüsüne karşı örülen bir muhalefetin bu iki olay çerçevesinde anlamlı olduğunu düşünüyorum. Ama hatırlatmak istediğim birkaç şey var.
Kapitalizme karşı gösterilecek tepkilerin ana hedeflerinden biri tüketim biçimidir elbette, ama işin içine üretim ilişkilerini sokmazsak ve böyle bir ilişkisellik içinde düşünmezsek, kapitalizmi olumlayan, basit bir tekelleşme karşıtı, güleryüzlü kapitalizm sevdalısı, yani AVM'lerin olmadığı nostaljik pazarlamala biçimlerinin olduğu bir dünya hayali kurabiliriz. Oysa metalaşmanın başka bir kapı açtığı vurgusu burada önem kazanıyor, çünkü metalaşma tüketim anıyla ilgili değil üretim anıyla ilgili bir mesele. Kapitalizmin sömürüsünün yatıyor olduğu hadise ve metalaşmanın da tanımı, birilerinin emeğinin satın alınması ve o değerden artı değer üretip onun pazarlanması halidir. Dolaysıyla tüketime yönelik bir eleştiri pazarlama durumunu hedef alan ve öncesini yok sayan bir eleştiridir. Peki bu anlattığım iki olay çerçevesinde ne gibi sorunlara neden olur?
Onur Ünlü çerçevesinde düşünürsek, çok da uzak olmayan bir zaman içinde, Ünlü'nün yapımcısı olduğu Şubat dizisinin setinde 20 saati aşkın bir süre çalıştıkları için geri dönüş yolunda dikkatsizlik ve uykusuzluk sebebiyle kaza yapıp ölen 4 işçiyi hatırlamak gerek. Ya da Emek sineması yürüyüşüne katılan ve "ünlülükleri" sebebiyle ön planda olan yönetmen, oyuncu ve senaristlere bakıyorum ve yaptığım yüksek lisans tez çalışması öncesi araştırmasından biliyorum ki aralarında altındaki kameramana, kendisine makyaj yapan makyöze, ya da altında çalıştırdığı stajyer senaristlere türlü cefalar çektiren arkadaşlarımız var. Dolayısıyla soruyorum, kapitalizme sadece tüketim boyutuyla karşı çıkılabilir mi? Emek'e sadece bir sinema olarak sahip çıkılabilir mi yoksa emeğin savunusu tam da ezdiğimiz yanımızdaki emekçi arkadaşımızı ezmeme, üzerinde bir tahakküm kurmama tavrıyla mı alevlenir? Ya da filmimizde çalıştırdığımız işçilerin, çalışma saatleri, koşulları, sağlıkları, can güvenlikleri, sosyal güvenceleri o filmin nerede gösterileceğinden daha mı az önemlidir?

Yorumlar

Asiye Alimci dedi ki…
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Ali Rıza DURU dedi ki…
Asiye, yorumunu neden sildin
Beğenini ifade etmiştin ne güzel
Biraz geç gördüğüm için hemen dönemedim sana.

Bu blogdaki popüler yayınlar

BÜYÜK ‘BALIK’ KÜÇÜK ‘BALIĞI’ YUTAR - Ali Rıza DÜRÜ

BALIK(2013) – DERVİŞ ZAİM Ali Rıza DÜRÜ Derviş Zaim’in Devir(2012) filmiyle başladığı üçlemenin ikinci filmi Balık filmi izleyiciyle bir süre önce buluştu. Üçlemenin son filmi olan Kıtmir’in ise yapım hazırlıkları devam ediyor. Türkiye sinemasının autor yönetmenlerinden olan Zaim her zaman kendi anlayışına has sinematografisiyle farkını ortaya koyuyor. İlk çektiği film olan Tabutta Rövaşata(1996) filminden bu yana beğeni kazanarak devam eden Zaim her zaman insanı ve doğayı merkeze almaya özen gösteriyor. Devir filmiyle ilgili daha önceden detaylı bir yazı kaleme almıştım. Doğanın kendi içindeki döngüsü, hayvanlar ve insanların yaşantıları ve bu yaşantılara insan eliyle yapılan müdahalelerin sonuçlarına ilişkin bir film olarak dikkat çeken film pek ses getirmemişti ama içinde tartışılacak oldukça önemli başlıklar vardı. Zaim sinemasının içinde türü itibariyle belgesele yakın olduğu için ayrı bir yerde duran Devir kimisini memnun etmiş kimi izleyiciyi de hayal kırıklığın

DUVARA KARŞI, FATİH AKIN, 2005

EMEK EREZ Duvara Karşı: Kimlik, Göç ve Kadın Giriş                         Fatih Akın’ın ustalık dönemi eseri olarak tanımlanan 2004 yapımı “Duvara Karşı” filmi Almanya’ya göç etmiş birinci kuşak ailelerin çocuklarının yaşadıkları kimlik bunalımını yansıtan bir filmdir. Yapım, daha önceki dönemlerde yapılan göçmen filmlerinin aksine “marjinal” olarak adlandırabileceğimiz karakterler üzerinden göçmen kimliğinin melezleşmesine ve yaşanan gerilimli çelişkiye işaret ediyor. Film,  Almanya’ya göç etmiş birinci kuşak ailenin psikolojik sorunları olan kızı Sibel’in hem ailesiyle yaşadığı kuşak çatışmasından kurtulmak hem de kendi bireysel özgürlüğüne kavuşmak amacıyla, rehabilitasyon merkezinde karşılaştığı Cahit’le yaptığı kurgusal bir evlilikle başlıyor. Eşinin ölümünden sonra yaşamayı bırakmış, bütün kimliklerini ‘reddeden’ Cahit ile Sibel’in evlilik oyunu zaman içinde aşka dönüşüyor ve bu dönüşüm Cahit’in Sibel’i kıskanması sonucunda işlediği cinayetle daha da karışık bir

Birkaç Psikodrama Filmi

http://www.e-hayalet.net/  sitesinden alıntılanmıştır. 1. Mavi Kadife Kategori:  Psikodrama Jeffrey Beaumont (Kyle MacLachlan) babasının neredeyse ölümcül bir felç geçirmesinden sonra kolejden evine döner. Hastaneden evine doğru yol aldığı sırada boş bir arazide içinde kesik bir kulak bulunan kâğıt bir çanta bulur. 10.0 ( 1 ) 2. Tiksinti Kategori:  Psikodrama Bir güzellik salonunda çalışan Carole, oldukça içine kapanık genç bir kadındır. Bastırılmış cinselliğin çoğu zaman erkek düşmanlığı ve cinsiyetsizlik noktasına vardığı Carole'da ciddi iletişim sorunları mevcuttur. 10.0 ( 1 ) 3. İhtiras Tramvayı Kategori:  Psikodrama Tennessee Williams'ın oyunundan uyarlanan film, Brando dışındaki üç oyuncuya Oscar kazandırmış, 7 dalda da bu ödüle aday olmuştu. 10.0 ( 1 ) 4. Taksi Şoförü Kategori:  Psikodrama Taksi şöförü olarak çalışmakta olan Travis yaşadığı sıkıntılardan iyice bunalmış ve