Helin Kaymak
BABAMIN SESİ, ANNEMİN KİM'SESİ
Orhan
Eskiköy ve Özgür Doğan "İki Dil Bir Bavul" filminden sonra Zeynel
Doğan'la beraber bizzat Zeynel Doğan'ın hayatından esinle çekilen "Babamın
Sesi" filmiyle çıktı seyirci karşısına. Kamuoyunda geniş yer tutan film,
Elbistanlı bir ailenin dramını neredeyse her detayı incelikle düşünülmüş bir
şekilde aktarmayı başarmış.
Çok şey
yazıldı filmle ilgili çok da konuşuldu... Ama ben başka bir yerden bakıyorum
filme, ben de Elbistanlı bir ailenin çocuğu olarak gelmiştim dünyaya ve
BİZİM ORALARDA BABA MESLEĞİDİR
GURBETÇİLİK!
Elbistan'dan
Avrupa'ya ilk gurbetçilik meselesi Almanya'nın 1969 işçi alımlarıyla başlıyor.
Babalar yok paralara Almanya'da vasıfsız olarak çalışabilmek üzere evlerinden
ayrılıyor, çocuklarıyla yıllarca bir araya gelmeden, zamanın imkanları
nedeniyle seslerini bile duymadan aile
olarak kalmaya direniyorlar... Sonrası 1978 Maraş Katliamıyla birlikte aileler
sistemin yok etme politikalarından da kaçarcasına "kaçak" yollardan
Avrupa'nın çeşitli ülkelerine sığınıyorlar. En çok da aile kararları ile
babalar, erkek evlatlar yok edilmesin diye, direnmesin diye gönderiliyor...
Gidenin gerisinde kalmış çocuklar,
çoğunlukla babasının ne iş yaptığını bile bilmeyen çocuklar, kabaca şantiyeci
ama en çok da gurbetçi olan babalarını çok sever ama hiç tanımadan, sadece sesiyle.
Bu sebepledir ki babamla ilk anım da sesidir,
son anım da sesi...
EVET, BİZİM ORALARDA BABA MESLEĞİDİR ANNELERİ CEHALETLE SUÇLAMAK!
Çok
şanslıydım çocukken çünkü arkadaşlarımın adını bile bilmediği yerlerde çalışıyordu
babam. Türkiye'de gitmediği hiç bir il
kalmamıştı ve dünyayı dolaşıyordu artık:
Katar, Venezüella, Cezayir, Rusya, Irak, Lübnan... Sonra dünyayı dolaşırken çok görmüştü babam,
çok öğrenmişti ve hep yerinde sayan annem artık bir cahildi. çocuklarına bir
şey öğretemezdi vs... 9 yaşımdaydım babam annemi ve bizi terk ettiğinde ve 21
yaşımda onunla yeniden karşılaştığımızda bizi terk etmesinin gerekçesi olarak
sunmuştu annemin cehaletini bana...
Haksızlık
etmemeli, terk edilmemiş anneler ve çocuklar da var bizim oralarda. Filmde de vurgusu
yapıldığı üzere. Gurbetçiyken baba ve hali hazırda anneyi cehaletle suçlarken
bir iş kazası (üzerlerine tonlarca ağırlıkta borular düşebilir, vinçleri
devrilebilir, yüksekten düşebilirler, iş makinesinin altında kalabilirler ve iş
sahası güvenlik eksiğinden vs.) geçirerek ölür
ve bu ölüm babaları paklar annelerin gözünde ama gönüllerinden emin
değilim annelerin...
BİZİM ORALARDA ANNE MESLEĞİDİR
ÖLÜNÜN ARDINDAN ÖLÜNCEYE KADAR YAS TUTMAK!
Ölmüştü
babalar ve annelerin geriye kalan hayatlarını da götürmüşlerdi eve gelen
cenazeleriyle... Bir ev bir kere taziye evi olduysa bizim orada anneler
ölünceye kadar, simsiyah kıyafetlerinin içerisinde tutar o yası... Televizyonu
bir daha hiç izlememek üzere sarıp sarmalayıp kaldırırlar ve beklemeye
koyulurlar çocuklarını everdikten hemen sonra ölümü...
SONRA BİZİM ORALARDA ANNE
MESLEĞİDİR AYNI ZAMANDA BABA OLMAK!
Babalar
hiç yokken doğmuş çocuklar bile vardır... Çocuğu olduğunu iletişimsizlikten
ötürü uzun zaman sonra öğrenen babaların varlığından... Anneler hep onların
eksikliğini doldurmaya çalışmaktan eksilmiştir işin aslı... Toplumsal öğretiye
göre babası olmalıydı çünkü hanelerin. Onların yokluğunda bir annenin ve bir
babanın yapması gereken her şeyi yapmakta profesyoneldir bizim annelerimiz ve
en çok da neredeyse sesi dışında hiç var olmamış babaları sevdirmek konusunda
da... Tek başlarına, çocuklarını her türlü tehlikeden korumak adına onlarla
bile paylaşmadan yüklenip hayatı sırtlarına, baba olmayı da başarmıştırlar
annelikleri kadar.
VE BİZİM ORALARDA ŞANTİYECİ BABALARIN
ÇOCUKLARI UÇAKLARA EL SALLAR!
En ufak bir uçak sesine
duyarlıdır çocuklar ve o sesin ardından o uçağı en geniş açıyla görebilecekleri
alana koşup oradan el sallarlar babalarına, uçağa nasıl ve nereden binileceğini
bile bilmeyen çocuklar. Ve büyüyünce
anlar çocuklar, el salladıkları
uçakların hiç birinde yoktur babaları... Ama hiç bir zaman boşa gitmemiştir
çocuksu duyguları.
Yorumlar
kutlarım