BALIK(2013) – DERVİŞ ZAİM
Ali Rıza Duru
Derviş Zaim’in
Devir(2012) filmiyle başladığı üçlemenin ikinci filmi Balık filmi izleyiciyle
bir süre önce buluştu. Üçlemenin son filmi olan Kıtmir’in ise yapım
hazırlıkları devam ediyor. Türkiye sinemasının autor yönetmenlerinden olan Zaim
her zaman kendi anlayışına has sinematografisiyle farkını ortaya koyuyor. İlk
çektiği film olan Tabutta Rövaşata(1996) filminden bu yana beğeni kazanarak
devam eden Zaim her zaman insanı ve doğayı merkeze almaya özen gösteriyor.
Devir filmiyle
ilgili daha önceden detaylı bir yazı kaleme almıştım. Doğanın kendi içindeki
döngüsü, hayvanlar ve insanların yaşantıları ve bu yaşantılara insan eliyle
yapılan müdahalelerin sonuçlarına ilişkin bir film olarak dikkat çeken film pek
ses getirmemişti ama içinde tartışılacak oldukça önemli başlıklar vardı. Zaim
sinemasının içinde türü itibariyle belgesele yakın olduğu için ayrı bir yerde duran
Devir kimisini memnun etmiş kimi izleyiciyi de hayal kırıklığına uğratmıştı.
Başrollerini
Bülent İnal ve Sanem Çelik’in üstlendiği Balık ise üçlemenin devamı olmasına
rağmen belgesel türünde değil kurmaca türünde çekilmiş. Zaim’in bunu en baştan
beri mi kurguladığı yoksa Devir filminin belgesel türü pek takdir toplamayınca
mı değiştirmeye karar verdiğini bilmek elbette zor. Balık’ta kızı Deniz’in
hastalığı nedeniyle sürekli para bulmak zorunda olan Kaya’nın maddi olarak
tükenişi sonrasında kendince bulduğu çözüm anlatılıyor. Kendi teknesiyle balık
avlayan Kaya işlerin yolunda gitmemesi sebebiyle yeterli para kazanmamakta,
evin ve hastanenin masraflarını karşılamakta epeyce zorlanmaktadır. Filmin
başında borcundan ötürü evine icra geleceği bilgisi de verilmekle birlikte
filmin devamında bu konu bir daha gündeme gelmemektedir. Ekonomik olarak
kıskaçta olan Kaya balık pazarında çoğu zaman küçük paralar kazanmakta fakat bu
parayı da bakkal borcu vb yerlere harcamaktadır. Eşi Filiz genel anlamda
gerçeklerle bağını bir miktar koparmış ve kendini kızının izleyiciyle
paylaşılmayan hastalığının çözümüne adamıştır. Balık yerse iyileşeceğine
inanmaktadır. Bu yüzden özel akvaryumlarında besledikleri özel bir tür
balıkları vardır. Öyle ki bu balık gerçekte var olmayan ve kimsenin tanımadığı
bir tür balıktır. Bu balık üzerine ticari hesaplar yapan Kaya eşini bu
balıkların yaşadığı yeri söylemesi konusunda ikna edebilmek için epey zorlanır.
Filiz de tıpkı kızları Deniz gibi küçükken konuşamazmış ve bu yüzden babası ona
mistik bir balık vermiş ve ondan sonra konuşmaya başlamıştır.
Yönetmenin doğayla
kurduğu ilişkide doğanın mistisizmine ve iyileştirici özelliğine bu yönde bir
atıf yaptığını tahmin ediyorum. Kızlarına Deniz ismini vermiş olmaları da
denizkızı mitolojisine atıfta bulunuyor. Eşinin mistik takıntıları, kızının
hastalığı, gölde balık yakalayamayışı gibi temel problemlerden hareketle Kaya
çırpınıp durmaktadır. Genel anlamda geçimini gölden balık tutarak sağlayan köy
halkı gibi Kaya da sadece gölden beslenmektedir. Aslında üretici konumunda
değil doğal dengenin içinde kendine parantez açmaya çalışan tüketici bir
konumdadır. İşler yolunda gitmeyince göle, balıklara ve doğaya ihanet ederek
daha fazla para kazanıp hayat standartlarını değiştirebileceğine inanır ve
kimyasal sıvılar alıp göle dökerek zehirlenip ölen balıkların su yüzüne
çıkmasına neden olur. Zehirlenen balıkları toplayıp balık pazarında satar.
Balıkların köy dışına pazarlandığını öğrenip kendini rahatlatır. İçinde zehir
taşıyan bu ölü balıklar sepetlerle başka insanlara taşınır. Bir süre işleri bu
şekilde kazandığı paralarla yoluna koymaya çalışır. Kaya’nın çözümü balıklara
zehirlemekte bulması filmin temel dinamiğini oluşturuyor. İnsanlar doğayla
kurdukları ilişkiyi çarpıtmayı öğrendiğinden beri başları sıkışınca doğaya
zarar vermeyi kolay kabullenir hale geldiler. Doğayla birlikte üretmek yerine
sadece doğaya zarar vererek onun yüreğindeki cevheri söküp alarak para kazanmak
her zaman öncelikli tercih haline geldi. Kapitalizmin temel prensibi tam olarak
bu şekilde ifade edilebilir. Dünyanın herhangi bir yerinde kendi başlarının
çaresine bakmak zorunda olan insanların başvuracağı yol her zaman bu
olagelmiştir. Filmde temel problemin kızı Deniz’in sağlık giderleri olarak
gösterilmesi ücretsiz bir sağlık sistemine duyulan ihtiyacı işaret eder. Aksi
halde balık gibi çırpınan bu insanların kendilerini karaya vuruşları ve karada
çırpınırken ölmeleri söz konusudur.
Filmde göle
zehir dökme ihanetinin bir anlamda cezasız kalmayışı da doğanın doğal döngüsüne
işaret eder. Yakaladığı zehirli balıklar bir şekilde dönüp kendi evine kadar
girer ve eşi Filiz yediği bu zehirli Turna balığından ölür. Kaya teslim olur ve
hapse girer. Doğaya yaptığı ihanetin bedelini eşini kaybederek ve hapse girerek
öder. Kızı Deniz’den mahrum kalmış olur.
Yönetmen Zaim
Devir filminde de ele aldığı doğa temasına Balık’la bir üst noktaya taşımış.
Yaşadığımız yüzyılın en temel problemi olan tahribat ve doğanın tüketilmesi çok
naif görsellerle ele alınmış. Yazının başlığında kullandığım büyük balık küçük
balığı yutar benzetmesinde olduğu gibi büyük balık her zaman doğanın
kendisidir, buna karşı küçük-büyük hesap yapan ise en fazla küçük balık olarak
kalmaya devam edecektir.
Devir filmiyle
ilgili yazım için aşağıdaki linkleri ziyaret edebilirsiniz.
Yorumlar