ANLARDAN ÖRÜLMÜŞ KEDERLİ AĞLAR
Ghobadi ne zaman film çekse, bende
bir imge çürür.
Gergedan Mevsimi, Ghobadi'nin
sürgün yıllarında sinemanın anlatım olanakları, dil, imge , mekan ve olgu
üzerine ne kadar düşündüğünü bize gösteriyor. Ülkesine girişinin yasak olması,
onu ham maddesinden yani onu Ghobadi yapan asıl beslenme kaynaklarından mahrum
bırakıyor. Sürgünde yaşadığı dünya belki de
hissettiklerini daha farklı anlatım tarzlarına sürüklediği için
imgelerle kurulu bir film yapma yoluna gidiyor yönetmen. Bu yüzden ülkesine
dışarıdan, çoğu zaman televizyon camının arkasından bakıyor. Sahel de tıpkı
Ghobadi gibi yaşamla arasına set çekmiş, dışarıda bir şeyler oluyor ama bunu
camın arkasından sadece izleyebiliyor. Yaklaştığı gerçeklik öznelerini ulaşıp
da tutamıyor. Hem elleri güçsüz, hem vicdanı yüklü hem de yüreği kederli.
Sahel, gizlendiği camların
ardından yağan yağmurlara, arabasına binen hayat kadınlarına, Mina'nın yaşadığı
eve, Mina'nın kederli yüzüne, Akbar'a ve hatta uzunca ve anlamsızca Akbar'a ve
kendi geçmişine bakıyor. Yüzündeki hüzün, gözlerindeki korkulu belirsizlik,
geçmişindeki 30 yıllık boşluk, acılar, İstanbul'un bir mahalle sokağındaki
kediler, gökten yağan kaplumbağalar, bir at başı ve gergedan kadar yüklü bir
ağırlık onu bu camın ardına gizlenmeye itiyor. Film boyunca da neredeyse hiç
konuşmaması bu yüzden.O, ara verdiği hayatla iletişim kurmakta zorlanıyor,
kendine her döndüğünde kalbindeki mendil kanıyor, bir mendil niye kanarsa artık...
Kendi içinde oryante olamadığı hayatla mücadelesini kendi içinde
veriyor. Belki bu yüzden Ghobadi filmlerinde görmeye alıştığımız çocuklar bu
filmde yer almıyor. Sahel o kadar geçmiş ve yaşlanmış ki görebileceği,
umutlanabileceği bir çocuk veya çocukluk kalmamış artık. Arkasına gizlendiği
camlar, yani gerçekle arasına ördüğü sınır, onun sürgünde oluşunu, ülkesiyle
arasındaki sınırı ve uzaklığını da temsil ediyor. O sınırın ötesinde bir şeyler
olur, bir şeyler ölür ama her şey sürgündeki bir şairin eprimiş zihnine
gömülür.
İçimdeki Yangın filminden de
gördüğümüz bilinçsiz ensest ilişki bu filmde de karşımıza çıkıyor. Sahel cinsel
ilişkiye girdiği hayat kadınının kendi kızı olduğunu yine bir şiiriyle öğrendiğinde
artık kendi içinde de sürgün olur, kaçacak yeri kalmaz. Öyle ki sırtına dövme
yapan Mina'ya bakacak yüzü kalmadığı için kafasını yerden kaldıramaz. Bu film
Türkiye'de çekilmiş bir İran gerçeğidir. Filmin altyapısı tamamen siyasi, dini,
sosyolojik ve psikolojik süreçlerle kurulmuştur. Altüst olmuş hayatlar, sürgün,
işkence, sınır, kaybetmek gibi ana temalar belki de İran sinemasının altyapısını
oluşturan ana temalar haline gelmiştir.
Sahel'in gerçeklikle bağı o kadar
kopmuştur ki zihnindeki imgeler güçlenmiştir. Sırtüstü duran kaplumbağanın
kendini düzeltip yürüyebilmesi belki de onun içsel çabasının somutlaşmasıdır, hamamda
sırtına bırakılan sülüğün pislikleri temizleyeceği varsayımı, Sahel'in cezaevi
sonrası arınma ve iyileşme sürecinin göstergesi, geniş ve boş bir arazide
otomobille ilerlerken bir gergedana çarpması hayatında yumrulaşan ağır sosyal
gerçekliklerin içine oturmasıdır.
Sahel artık düşe düşe, zihnindeki
bir düşe sığınmıştır. Mina da tıpkı gergedanlar,
kediler, atlar, kaplumbağalar gibi bir hayal perdesinde imgelenmiştir, sınırın
öte yakasında ve hep kederlidir.
ali reza dürü
Yorumlar