Ana içeriğe atla

GERİYE GİDEN AYAKLAR

   İZ, TAYFUR AYDIN,2011, TÜRKİYE


    31.İstanbul Film Festivali'nden Onat Kutlar Jüri Özel Ödülü ve En İyi Müzik Ödülü alan film İstanbul sahnelerinde tam bir klasik hikaye olarak ilerlerken Doğuya gidildikçe biraz da coğrafyanın etkisiyle süzülüp güzelleşmeye başlıyor. Hatta ilk başta yine izlemekte zorlanacağım bir film dedim ama filmin sonunda sarsıldım.
    
    Oyunculuk açısından tam bir talihsizlik olduğunu da eklemeliyim. Hatta Serdar Orçin bile kendini iyi ifade edememiş bu filmde. Belki de bu yüzden filmin ikinci yarısında karaktere değil de öyküye odaklandığında film daha çok güzelleşmeye başlıyor.

    Aslında tabi bu Türkiye sinemasında gerçeklik olgusunun yeniden düşünülmesi gerektiğini de sorgulatıyor. Belli klişeler neden aşılamıyor, toplumsal değişim mi gerekiyor önce yoksa sinemanın mı önce kendini değiştirmesi gerekiyor. Türkiye gerçekçiliğinde Yılmaz Güney'den sonra ciddi bir durgunluğa girildiği çok açık ama 2000'li yıllardan itibaren bu bayrağı tekrar kuşanmaya çalışan ve şu anda daha çok kısa film çekmekle meşgul olan bir gençlik var. Bu süreci atlatıp uzun metraja yöneldiklerinde sanırım Türkiye sinemasal gerçeklikte önemli bir yol katedecektir. Çünkü film festivallerinde kısa ve uzun metrajları karşılaştırınca kısaların daha gerçekçi, uzunların ise daha genel hikayeler olduğunu görüyoruz. 

    Filmin yolu açık olsun.

 
    ali reza dürü

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DUVARA KARŞI, FATİH AKIN, 2005

EMEK EREZ Duvara Karşı: Kimlik, Göç ve Kadın Giriş                         Fatih Akın’ın ustalık dönemi eseri olarak tanımlanan 2004 yapımı “Duvara Karşı” filmi Almanya’ya göç etmiş birinci kuşak ailelerin çocuklarının yaşadıkları kimlik bunalımını yansıtan bir filmdir. Yapım, daha önceki dönemlerde yapılan göçmen filmlerinin aksine “marjinal” olarak adlandırabileceğimiz karakterler üzerinden göçmen kimliğinin melezleşmesine ve yaşanan gerilimli çelişkiye işaret ediyor. Film,  Almanya’ya göç etmiş birinci kuşak ailenin psikolojik sorunları olan kızı Sibel’in hem ailesiyle yaşadığı kuşak çatışmasından kurtulmak hem de kendi bireysel özgürlüğüne kavuşmak amacıyla, rehabilitasyon merkezinde karşılaştığı Cahit’le yaptığı kurgusal bir evlilikle başlıyor. Eşinin ölümünden sonra yaşamayı bırakmış, bütün kimliklerini ‘reddeden’ Cahit ile Sibel’in evlilik oyunu ...

Birkaç Psikodrama Filmi

http://www.e-hayalet.net/  sitesinden alıntılanmıştır. 1. Mavi Kadife Kategori:  Psikodrama Jeffrey Beaumont (Kyle MacLachlan) babasının neredeyse ölümcül bir felç geçirmesinden sonra kolejden evine döner. Hastaneden evine doğru yol aldığı sırada boş bir arazide içinde kesik bir kulak bulunan kâğıt bir çanta bulur. 10.0 ( 1 ) 2. Tiksinti Kategori:  Psikodrama Bir güzellik salonunda çalışan Carole, oldukça içine kapanık genç bir kadındır. Bastırılmış cinselliğin çoğu zaman erkek düşmanlığı ve cinsiyetsizlik noktasına vardığı Carole'da ciddi iletişim sorunları mevcuttur. 10.0 ( 1 ) 3. İhtiras Tramvayı Kategori:  Psikodrama Tennessee Williams'ın oyunundan uyarlanan film, Brando dışındaki üç oyuncuya Oscar kazandırmış, 7 dalda da bu ödüle aday olmuştu. 10.0 ( 1 ) 4. Taksi Şoförü Kategori:  Psikodrama Taksi şöförü olarak çalışmakta olan Travis yaşadığı sıkın...

YAZGI, ZEKİ DEMİRKUBUZ, 2001

EMEK EREZ Yazgı: Nihilizm ve Musa  : Yazgı, nihilizm ve de Musa, başlığımızdan da anlaşılacağı üzere yazının konusunu  ZekiDemirkubuz ’un  Yazgı  filmi ve filmin baş karakteri  Musa  (Serdar Orçin) ile ilgilidir. Genel olarak bir film eleştirisi olmasının ötesinde bu yazıda,  Musa  karakteri onun tüm ahlâk normlarını yıkan, seyircide nefretle karışık bir sempati uyandıran karakteri üzerinde bir çözümleme yapmak amaçlanmaktadır.  Musa  neyi temsil etmektedir? modern bireyin toplumsal kuralları gözetmeden var olması mümkün müdür?. Beklenmedik tavır ve davranışlar toplumca nasıl algılanır? Bu sorular çerçevesinde hiçlik duygusu, bu duyguyu hisseden bireyin toplumsallık içinde varoluş çabası yazının asıl meselesini oluşturmaktadır. Nihilizm sözcüğü kökenine bakıldığında acıyı, çatışmayı ve antagonizmayı kabul edememe halini anlatır. Acısız bir yaşam arayışı, dünyayı olduğu gibi kabul etmemekle aynı kapıya çıkar çünkü acı, ...