Orjinal adı Avlanma olan filmin türkçe çevirisi filmin içeriğini çok iyi karşılamasa da nispeten uygun sayılabilir. Danimaka'nın küçük bir kasabasındaki çok samimi bir grup arkadaşın yaşamına bir anda yapılan keskin müdahale ile her şey aniden değişir. Film aslında toplumsal linç kültürüne dair önemli atıflarda bulunuyor. Filmden referanslarla konunun üzerinde biraz durmakta yarar var.
Çocuk kreşinde eğitmen olarak çalışan Lucas çocukları çok seven ve onlarla güzel zaman geçiren bir eğitmendir. Yakın arkadaşı Theo'nun kızı Klara da bu kreşteki çocuklardan biridir. Lucas'ın Klara'yla yakından ilgilenmesi Klara'da yetişkinlere duyulan aşk türünden bir duyguya dönüşür. Klara ailesindeki sorunlardan dolayı yakın ilgi gördüğü öğretmenine aşık olur ve onunla zaman geçirmeyi çok sever. Bir gün Lucas'ı dudağından öpen Klara, Lucas tarafından uyarılır ve sadece annesi ve babasını dudağından öpmesi gerektiğini söyler. Bu durumdan rahatsızlık duyan ve öğretmenine öfkelenen Klara öğretmenine iftira atar ve Lucas'ın kendisini taciz ettiğini iddia eder. Bu durum kısa sürede Klara'nın ailesine, kent sakinlerine, Lucas'ın ailesine ve tüm bölgeye yayılır. Bu durumun üzerine herkes çocuğa inanır ve Lucas bu noktadan itibaren tam bir toplumsal lince dönüşür. Kimse Lucas'a kendini savunması için fırsat vermez ve yargısız infazda bulunur. Bu durum Lucas'ı gerçek bir depresyonun içine sürükler. Yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen samimi arkadaşlarının hiçbiri artık onu görmek istememekte ve onu dışlamaktadırlar. Yavaş yavaş bu durum Lucas'ın ailesine de zarar vermeye başlar. Köpeği Funny öldürülür, oğlu darp edilir, kendisi darp edilir. Tüm bu süreçte kendini hiç bir şekilde savunmaya çalışmayan Lucas tüm bu olanlardan sonra içsel bir patlama yaşar ve bunu Klara'nın babası Theo'ya yöneltir. Sonra da bir şeyler değişmeye başlar.
Kendisi Lars Von Trier'le beraber Dogma95 akımının kurucularından olan yönetmen Vinterberg bu filminde sade ama sarsıcı bir hikaye anlatıyor. Yer yer sonbahar ve doğal yaşam görüntüleriyle birlikte edebi tınılar yakalamakla birlikte genel anlamda psikolojik planlar, renkler ve sesler kullanmaya özen göstermiş. Lucas'ın psikolojisi çöküşe geçtikçe renklerde de belirgin bir koyulaşma ve yetersiz ışıkla aydınlatma tekniği denenmiş. Avrupa'nın göbeğindeki bir ülkede cadı avı hikayesinin nasıl geliştiği, samimi ve modern görünen insanların nasıl da yargısız infazda bulunabildikleri çok başarılı şekilde anlatılıyor. İnsanlar her zaman anlayamadıkları veya kafa karışıklığı yaşadıkları herhangi bir konuda kendilerini ikna edecek en küçük bir sebebe bile büyük umut besleyebiliyor ve buna inanmakta çok ısrar edebiliyorlar. Bu da özsorgu mekanizmalarının yeterince çalışmadığını ifade ediyor. Bu durum dünyanın neresinde olunduğuna bakılmaksızın her yerde aynı şekilde yaşanıyor aslında.
Filmin sonunda suçsuzluğu ortaya çıkan Lucas normal bir hayat yaşamaya başlasa da oğluyla beraber ava çıktığı bir günde silahlı bir saldırıya uğrayarak korkutulur. Bu durumda "avlanma" olgusunu gerçek kılıyor. Aradan uzun zaman geçip her şey unutulsa da aslında bazı şeyler bir yerlerde sürüyor ve toplumsal bellekte saklanan yaşantıları ifade ediyor.
Yorumlar