Abbas Kiarostami, 2008
Sinema,
tıpkı teknoloji gibi yeni gelişmelere, buluşlara ve arayışlara ihtiyaç
duyagelmiştir. Özellikle bilim-kurgu filmlerinde hep yeni araçlar,
mekanlar, diller ve olaylar örgüsüyle karşılaşmaya hazırdır izleyici. Sinema
sanatı kendi benliğini üreten, ideal benlik algısını daima yüksek profillerde
görmeyi arzu eden bir sanattır. Kısa geçmişinde kat ettiği yol bu açıdan
bakılınca sinemanın arayışını, gelişimini ortaya koyar. Ancak sadece
bilim-kurgu sinemasında değil, kendine dil arayışını dert edinmiş çok daha
başka tarzlarda film yapan yönetmenler de vardır. Abbas Kiarostami de bunlardan
biridir. Sinemasını şarkın felsefesine, İran şiirine, ilmine, insani
değerlerine ve motiflerine açmış, sinemasal susuzluğunu bu kaynaklardan
gidermeye çalışan Kiarostami ‘Şirin’ filminde de bu arayışına yeni bir boyut
katmıştır. Şirin’de yeni bir dilin, sınanmış olanın dışında bir sınamanın
tadını ağzımıza bir parmak bal çalarak bize gösteren yönetmen filmin örgüsüyle
bizi taze bir buluşla karşılaştırıyor.
Şirin,
tamamı sinema salonunda geçen, koltuklarında oturmuş film izleyen kadınların
mimiklerine ve perdede izledikleri filmin seslerine dayalı bir film. 109 ayrı
kadının izledikleri ‘Ferhat ile Şirin’ filmine verdikleri tepkileri, onların
yüz ifadelerinde aramaktan ibaret olan Şirin filminde Şirin, Ferhat ve İran
Şahı Hüsrev arasındaki masallaşmış hikâyeyi anlatıyor yönetmen. Basit bir
mantıkla kurulmuş gibi görünen filmde bir zaman sonra filmi izleyen kadınların
yüzünde Şirin’in dramı görünmeye başlıyor.
Ferhat
ile Şirin’in herkes tarafından bilinen hikâyesini izleyen kadınların gözleri,
gözlerinde değişen ifadeleri, göz yaşları, kaşları ve kaşlarının arasında
kırışan yenleri, dudakları, yüzlerindeki benleri, saçlarındaki eşarpları,
dudaklarındaki rujları, mimikleri, tamamı yakın plan çekilmiş ve yaklaşık 220
plandan oluşan film temel bir soruyu düşündürüyor: yakın plan çekilen
izleyicilerin(oyuncuların) tamamı neden kadın? Bu sorunun cevabı perdede
oynayan filmde saklı sanırım. Öyle ki, Şirin’in izleyicilerine:”Gözyaşlarınızı
ben, Şirin için mi döküyorsunuz, yoksa her birinizin içinde saklı olan Şirin
için mi?” diye sorarak izleyicisini içine alır ve bir kadın karakterin dramını
yine kadınların daha iyi duyumsayabileceğinin altı kendiliğinden çizilmiş olur.
Salondaki izleyiciler perdedeki kadın karakterle empati içerisine girer. Şirin,
perdeden yine onlara seslenerek kendi acılarını, gün yüzü görmemiş yaşantısını,
ızdıraplarını, aşkını anlatarak izleyicisini kendisine dert ortağı eder.
Böylelikle sinemayla izleyicisi arasındaki ilişki de kurmuş olurlar. İnsanlar
neden sinemaya gider, başkalarının yaşantılarını izleyip neden göz yaşı döker
gibi soruların cevaplarını yakalayarak sinemanın eleştirisini yapmış olur.
Film,
izleyicilerini de ikiye ayırır. Sinema salonunda Şirin’i izleyenler ve sinema
salonunda Şirin’i izleyenleri izleyenler. Şirin’in filmini 1. boyut, Şirin’i
izleyen kadınları 2. boyut ve ikisini birden izleyenleri de 3. boyut olarak
sınıflandırırsak, anlatımda işimizi kolaylaştırmış oluruz. 2. boyut ile 3.
boyut arasındaki ilişki çok dikkat çekici bir noktaya evriliyor. Çünkü her
ikisi de izleyici, seyirci konumunda. Ama gördükleri şeyler bakımından 3.
boyuttan bakan bizler bir anlamda kendimizin aynasına bakarak tıpkı bir
radyodan gelen sesleri dinler gibi izlemiş oluruz filmi. Sanki arasında cam
koyulmuş karşı karşıya duran iki sinema salonundan birbirimize bakarız. Bu
durumu kümelendirme sistemine benzetirsek; 1. boyut 2. boyutun, 2. boyut da 3.
boyutun alt kümesi olarak şematize edilebilir. En dışarıda kalan bizler her iki
boyutu kapsıyoruz, fakat yine de dışarıda kalmışlık hissi uyanıyor zihnimizde.
Bir çeşit ötekileşme duygusu dolanıp duruyor zihnimizin halesinde.
Kiarostami,
diğer filmlerinde de görülen metafizik ile diyalektik arasındaki ilişkiyi de
sorguluyor. 2. boyuttaki izleyicilerin baktığı noktayı göstermiyor, onlar bir
sinema perdesinin rüzgârda sallanışını izler gibi salınıp dururken, bizler
görünmeyen bir alana bakan kadınların yüzlerine kilitlenip kalırız. Oje ile
suje arasında belirsiz bir noktada kadınların duygularına derinlemesine pike
yapmak durumunda kalıyoruz.
Şirin
filmi sinemasal dil arayışının bir simgesi ve önemli bir ürünüdür. Bir aynaya
bakarak radyo dinlemek olarak da nitelendirilebilecek olan film, kendimize
dönmemizi öğütlüyor.
Yorumlar